Malatya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Araştırmacı Vahap BEGEÇ tarafından Azınlık Okullarının Ermeni Meselesindeki Etkileri konulu bir konferans verildi

 

Azınlık Okullarının Ermeni Meselesindeki Etkileri

28 Şubat 1856 tarihinde yabancı devletlerin baskısı sonucu ilan edilen Islahat Fermanı ile gayrimüslimlere daha fazla hak ve hürriyet sağlanmış böylece okul açma faaliyetleri de hız kazanmıştır. Bu okulların Osmanlı devleti için anlamı Osmanlı toplumunda yaşayan halkın çeşitli unsurlarının kendi dillerini, kültürlerini unutmamak için açtıkları eğitim kurumları idi. 19. yüzyılda kapitülasyonlardan yararlanan İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya, ABD ve Rusya Osmanlı devletinin çeşitli bölgelerinde okullar açtılar. Bu ülkelerin amaçları açtıkları okullar aracılığıyla kendi dil, din ve kültürlerini yaymak, bu yolla Osmanlı devleti üzerindeki siyasi etkinliklerini artırmaktı. Misyonerler tarafından kurulan bu okullar zaman zaman azınlıkları da kullanıyor onları tahrik ve teşvik ediyorlardı. 16 Haziran 1867 tarihinde kabul edilen ‘Tebaai Ecnebiyenin Emlake Mutasarrıf Olmaları hakkında Kanun’ ile yabancılara mülk edinme hakkı verilmiş, özellikle Avrupa devletlerine mensup şahıslar çok sayıda emlak ve büyük miktarlarda arazi satın almaya başlamışlardır.

      Yabancıların mülk edinme hakkına kavuşmalarıyla birlikte Osmanlı devletinin en ücra köşelerine kadar yabancı okulların yayıldığını görüyoruz.

        Yabancı devletler, Osmanlı devletindeki okullar vasıtasıyla yapmış oldukları faaliyetlerine sebep olarak, kendi toplumlarının eğitilmesi kendi kültür ve inançlarının yaşatılması bilimsel ve teknolojik gelişmelerin Osmanlı devletine transferi mensubu bulunanları devlet ile imparatorluk içinde bir yakınlaşmada bağ oluşturmak şeklinde açıklasalar da, özellikle Amerika İngiliz ve Fransız misyonerleri Osmanlı topraklarını sömürge haline getirecek fikri yapıyı okulları vasıtasıyla gerçekleştirmek içindir. Beyrut’taki Amerikan Protestan Koleji bulunduğu bölgede Arapların milliyetçilik duygularını işlemiş Arap milliyetçiliğinin liderliğini yapmıştır. Okulun dilinin Arapça olması bu çalışmalarına oldukça yardım etmiştir.

           1824 yılından itibaren 1886 yılına kadar pek çok okul açan Amerika özellikle 1830 ve 1840lı yıllarda açtığı okul sayısını arttırmış ancak Amerika’nın bölgede etkinliğini arttırması Rusya’da rahatsızlığa sebep olmuştur. Bunun sebebi Rusya’nın Ortodoksları himaye politikası olup Amerikalıların özellikle Ortadoğu’da Kudüs Beyrut Suriye ve Lübnan civarında yoğun bir şekilde okul açmalarını kendi menfaatlerine ters düşmesidir. Osmanlı topraklarında misyonerlerce açılan yabancı okulların Katolik, Protestan ve Ortodoks okulları şeklinde gruplanmıştır. Katoliklerin hamiliği Fransa ve Avusturya, Ortodokslarınkini Rusya, Protestanlarınki ise İngiltere ve Amerika tarafından sağlanıyordu. Planlı ve programlı bir şekilde yürütülen bu çalışmaların asıl maksadı bölgede söz sahibi olmak ileride bu bölgelerde hâkimiyet kurmaları idi.

       Osmanlı topraklarındaki 400’den fazla Amerikan olması 500’den fazla Fransız okulu (1914) 100 kadar İngiliz 50 kadar Alman, İtalya, Avusturya, Rus, İran (Aytaş a.g.m. 01.10.2010) gibi devletlerin yabancı okullarının bir dönem 4000’i bulması bu konumun daha iyi anlaşılmasının sağlaması açısından oldukça önemlidir. Ayrıca yukarıda isimleri anılan devletlerin Osmanlı devleti içerisinde yaşayan azınlıkları her türlü destek ve yardımı yaparak açtırdıkları 7000 civarındaki okullarla birlikte Osmanlı topraklarında 11000’den fazla azınlık ve yabancı okulunun olduğu görülür. Bu okulların Osmanlı topraklarındaki dağılımları stratejik açıdan önemli yerlerde yoğunlaşmıştır. Yakın doğu Ortadoğu gibi dünya siyasetinin kilit noktalarındaki bölgelerde toplanmış olması da oldukça önemlidir.1894 yılında yalnızca Mamuretül-Aziz (Elazığ) vilayetindeki 83 Protestan okulunun bulunması vilayetin o günkü nüfus yoğunluğu, önemi düşünüldüğünde yer seçiminin ne derece siyasi olduğunu gözler önüne serer.

           Dünyanın hiçbir ülkesinde yabancı devletlerin Osmanlı toprakları üzerinde açmış oldukları sayıda misyoner okulları açmamaları oldukça ilginç ve manidardır.

           Bu okullara yalnızca gayrimüslim çocukları değil Müslüman Türk çocukları da devam ediyordu. Yabancı okullara devam eden öğrenciler arasında Müslüman Türk çocuklarının yıllara göre oranı şöyleydi: 1890 da %15, 1911 de %56, 1926 da % 51 1931 de %64, 1939’da %76.

       Bu mukaddes ve vaat edilmiş toprakların silahsız bir Haçlı saferiyle geri alınması gayesi ile açılan bu okullardan biride 1863 yılında İstanbul da Cyrus Hamlin isimli bir misyonerin açtığı Robert Kolejidir. Kurucuları yöneticileri hatta öğretim elemanları misyonerlerden oluşan bu kolejin 1863-1903 yılları arasında mezunlarının çoğu Bulgar öğrencilerdi. Yine kolejin ilk Bulgar mezunlarından beşinin Bulgaristan da başbakanlık görevinde bulunduğu ve Birinci Dünya Savaşı öncesi Bulgar kabinelerinden her birinde en az bir Robert kolej mezununun yer aldığı görülür. Almanca, İngilizce, Fransızca gibi batı dilleriyle birlikte başta Bulgarca ve Ermenice olmak üzere on beşe yakın dil öğretiliyordu. Bulgaristan’ın Osmanlı İmparatorluğundan koparak ayrılmasında Robert Koleji çok önemli bir rol oynamış; milliyetçilik akımının başlamasıyla Ortadoğu’daki ülkelerle Osmanlı toprakları içerisinde bulunan birçok Asya ve Afrikalı millet isyan etmiştir.

Bulgarlarla başlayan onlara yönelik olarak sürdürülen çalışmalar aynı zamanda Rum, Araplar, Nasturiler, Süryaniler ve Yahudiler üzerinde ve hatta doğudaki bazı Kürt aşiretlerinin ayaklanmalarında bölgeye 17. yüzyıldan itibaren gelmeye başlayıp yerleşen Fransız, İtalyan misyonerleri ile 19. yüzyıldan itibaren İngiliz, Alman ve Amerikalı misyonerlerin, dolayısıyla azınlık okulları ve yabancı okulların çok büyük etkileri olmuştur. Anadolu’da ilk Amerikan misyoner merkezi 1852’de Harput’ta kurulur. Aynı yerde 1878 de açılan Osmanlıların Fırat koleji dedikleri Ermenistan Koleji, Protestan papazı yetiştirmek ve Ermenilere dilleri, tarihleri, edebiyatları ve milliyetleri hakkında bilgiler verecek programları takip eder. Aynı dönemde Merzifon’da Anadolu Koleji, İzmir de Uluslararası Kolej ile kızlar ve erkekler için açılan merkezi Türkiye’de kolejleri, Tarsus’taki Saint Paul gibi enstitüler öncelikle Hıristiyan çocuklarını eğitmişler ve ardında Osmanlıya karşı ayaklanmalarını sağlamışlardır. İçerisinde kamuoyunu Türkiye aleyhine çevirmek için kendi tahrikleriyle çıkan ayaklanmaların bastırılmasını Türkler Hıristiyan ahaliyi kesiyor propagandalarıyla etkileyerek batı dünyasını Osmanlı devleti aleyhine kışkırtıp tavır almak üzere harekete geçirmeye çalışıyorlardı.

          Osmanlı devletinde faaliyetlerini sürdüren bir ülkede İngiltere idi ayrıca Alman misyoneri de Osmanlı ülkesine gelecek daha çok Kudüs, Beyrut, İzmir ve İstanbul gibi merkezlerde açtıkları okullar sayesinde çalışmalarını sürdürdüler. Söz konusu okulların dini propagandadan ziyade Almanya’nın ekonomik ve kültürel nüfuzunun bölgede yayılmasını sağlamaya yönelik faaliyette bulundukları bilinmektedir.

            İtalyanlar ise çoğunluğu İstanbul da olmak üzere Hatay, Beyrut, Selanik, Bingazi, Derne, Humus ve Trablusgarp gibi yerlerde yoğunlaşmışlar, tıpkı diğerleri gibi eğitim ve öğretim faaliyetlerine ağırlık vermişlerdir.

            Yabancı ülkelerin kendilerinin kurdukları okullarla birlikte azınlık okullarının bütün giderlerinin bu ülkelerin kilise ve ibadethanelerinin öncülüğünde karşılandığına şahit oluyoruz. Osmanlı ülkesinin bir baştan bir başa paylaşılması, misyoner okullarınca yapılan eğitim ve öğretimlerin 1829’da Yunanistan’ın, 1908’de Bulgaristan’ın ve Birinci Dünya Savaşı sonrası da Arapların Osmanlı imparatorluğuna isyan edip kopmalarında hiç şüphesiz çok büyük rolleri olmuştur.

            Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri Rumlara ve Ermenilere memleketimizi parçalamak için her türlü destek ve yardımı yaptılar. Bilhassa Karadeniz sahillerindeki Rumlar ve Ermeniler itilaf devletlerinden aldıkları destek ve yardımlarla çeteler kurdular ve birçok ihtilal örgütü teşkil ettiler. Bu sırada Merzifon Amerikan Kolejine eğitim araçları adı altında çok sayıda silah, cephane, bomba, makineli tüfek ile yasak gazete, dergi ve broşür getirilerek bölgedeki Rum köylerine, Rum ve Ermeni çetelerine dağıtıldı. Samsun, Bafra, Çarşamba, Erbaa köyleri adeta birer silah deposu haline getirildi. Böylece yüzyıllardır devlete bağlı, huzur ve refah içinde yaşayan gayrimüslim vatandaşlar devlete ve Müslüman Türk milletine düşman hale getirildi. 30 ekim 1918 tarihinde Mondros ateşkes antlaşmasının imzalanmasından sonra yıkıcı ve bölücü faaliyetlerini daha da arttıran Merzifon Amerikan Koleji Yunan hükümetiyle işbirliği yaparak silah, cephane ve zararlı yayınları Türkiye’ye sokmaya devam etti. Hatta bu sırada mütareke hükümlerinin uygulanmasının kontrol etmek bahanesiyle çok sayıda Rum subayı bölgeye girdi. Düşman ve Rum subaylarının yönetimindeki Rum ve Ermeni çeteleri Türk köylerini basarak yaktı yıktı ve masum Müslüman Türkleri katlettiler. Merzifon Amerikan Kolejinin bir silah deposu ve ihanet ocağı haline getirildiğini Atatürk 06-06-1919 tarihinde Havza’dan İstanbul’daki Harbiye Nezaretine çektiği şifreli telgrafta da belirtmiştir.

            Ana hatlarıyla verilen bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere çalışma alanları, amaçları ve metotları göz önüne alınırsa, Osmanlı devleti 19.yüzyılda en yoğun ve çok yönlü bir misyoner faaliyetine sahne olmuştur. Ülke adeta bir baştan bir başa misyonerler tarafından açılan okullarla donatılmıştır. Devletin bazı bölgelerindeki eğitim ve öğretim kurumlarının yeterli olmaması misyoner okullarına olan ilgiyi arttırıyordu. Bu okullarda din propagandasının yapıldığı kendi dil ve kültürlerinin öğretildiği, özellikle Fransız ihtilali sonrasında gelişen milliyetçilik akımının azınlıklar arasında yaygınlaştırılmaya çalışıldığı düşünülürse ne derece etkili oldukları görülür. Osmanlı yöneticileri misyoner okullarını denetim altına almak ve zararlı faaliyetlerine engel olmak için çeşitli düzenlemelere gittilerse de gerek kapitülasyonlar gerekse büyük batılı devletlerin müdahaleleri yüzünden okulları istenildiği denetleyemediler. İstanbul'un fethinden sonra Tanzimat’ın ilanına kadar eğitim hizmetleri Müslümanlarda olduğu gibi diğer din mensuplarında da kendi dinlerine mensup varlıklı ve cemaatine hizmet etme duygusuna sahip kişilere bırakılmış, sonuçta her caminin yanında bir mektep ve medrese oluşmuş, kiliselerin yanında o cemaate ait okulların bulunmasına engel olunamamıştır. Okul açma hakkı daha önce bahsettiğimiz üzere daha sonraları Ermeni ve Yahudilere verilmiştir 19. yüzyılda açılan yabancı ve azınlık okullar Osmanlı devletine ahtapot gibi sarmış, gayrimüslim tebaanın çocukların haricinde Müslüman olan Osmanlıların da bu okullara devamı söz konusu olmuş, ancak birinci dünya harbinin çıkmasıyla gayri Müslim tebaa Osmanlı devletinden teker teker kopup ayaklanmalar çıkınca Osmanlı halkı çocuklarını bu okulların yaptığı ihanetten dolayı çekmiş ve okullar kapanmaya başlamış eskisine oranla tek tük kalmıştır.

            Birinci dünya savaşı sonrası milli mücadelenin kazanılmasıyla 24 temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılması yeni Türkiye devletinin siyasi ve hukuk varlığı batılı emperyalist devletlerce tanındı.3 mart 1924 tarihinde kabul edilen Tevhidi Tedrisat Kanunu ile öğretim birleştirilerek bütün okullar bakanlığa (MEB) bağlanmıştır. Tam hükümranlık haklarını eğitim ve öğretim alanında da kullanan T.C. devleti misyonerlerin amaçları doğrultusunda faaliyet gösteren yabancı okulların Osmanlı ve özellikle milli mücadele dönemindeki olumsuz durumların göz önünde bulundurup yeni politikalarını belirledi. MEB’na bağlı özel öğretim kurumları olarak çalışan yabancı okulların denetimlerini ve kontrollerini sağlamak için yeni düzenlemeler getirildi. Bu düzenlemeler sonucu yabancı okulların sayıları hızla azaldı.1960, 1966, 1973 yıllarında yapılan araştırmalarda Osmanlı imparatorluğunun bölünüp parçalanma dönemindeki on binden fazla yabancı ve azınlık okullarının devamı niteliğinde misyonerlerin çalışmalarına hala devam ettikleri anlaşılmaktadır. Basın ve yayın yoluyla eskiden daha ziyade hizmet ettikleri ortadadır. Vesayeti devam ettirmenin Müslüman Türk milletinin kendisine gelmemesi, eski şaşaalı imparatorluk günlerine dönmemeleri için çalışmalarına devam etmekteler. Ama 24 milyon km alan toprağımız 780 bin kilometrekare ve Osmanlı imparatorluğu toprakları üzerinde 60 kadar bağımsız devlet kurulmuş; koskoca imparatorluk dağılma ile kalmamış, millet olarak ahlaki yapılanmamızda dejenere edilmiştir. Müslüman Türk milletinin 2000li yılları geride bıraktığımız dönemde gerek ekonomik gereksi ahlaki zaaflarımıza çareler aramaktayız. Sistemli bir şekilde yapılanarak en az 100 yıla yaydıkları çalışmalarla akamete uğratılan ülkemizin ve neslimizin bu duruma düşürülmesinde en önemli rolü şüphesiz ki misyoner azınlık ve yabancı okulları üstlenmiştir.

            1950li yıllarda İngiliz büyükelçisi ile Fransız büyükelçisi arasında geçen konuşma oldukça manidardır. “Eskiden binlerce okulumuz vardı. Osmanlı topraklarında kapitülasyonların kaldırılmasıyla oldukça azalan okullarımızın sayısını eski günlerdeki gibi çoğaltalım mı” diyen İngiliz büyükelçiye Fransız büyükelçinin cevabı “Hayır, ne gerek var. Önceden misyoner okullarımızın yaptığı görevi o zamanlar okullarımızda okuyup mezun olmuş Müslüman Türk kökenliler yapıyor zaten. Okulları açmamıza, çoğaltmamıza ne gerek var?” olmuştur.

                                                                                                                                                     Vahap BEGEÇ

                                                                                                                                                         Araştırmacı